Obsesif Kompulsif Bozukluk, yani saplantı zorlantı bozukluğu da diyebileceğimiz takıntılı düşünce ve davranışlarla ortaya çıkan ve kaygıyla tetiklenen bu psikopatoloji obsesyon denilen tekrarlayan ve huzursuzluk veren, kurtulamadığımız düşünceler ve kompulsiyon dediğimiz tekrarlayan, ısrarcı davranışlardan oluşan bir ruhsal bozukluktur. Tedavi edilmediğinde yaşamımızda kapladığı alanı genişletir ve her açıdan olumsuz etkilerini hissetmeye başlarız. Neyse ki tedavisi mümkündür.
OKB nin nedenleri çok değişkenli olsa da bazı önemli detaylardan söz etmenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Psikoterapi alanındaki 16 yılı aşan deneyimlerime ve bu alandaki bilgilerime dayanarak bazı kişilik özellikleri ve düşünce yapılarının bu psikopatolojiye sahip kişilerde paylaşılan ortak özellikleri olduğunun önemini vurgulamak istiyorum. Ancak bu özelliklerden söz ederken bunların tek başına belirleyici olmadığını ya da her okb hastasında bulunma şartı olmadığını da belirtmek gerekli.
Kişilik özelliklerimizi oluşturan genetik yapının önemi kadar çevresel etkenlerden olan deneyimlerimiz ve bu deneyimleri yorumlama biçimimiz kişiliğimizdeki bazı yönlerin sivrilmesine bazılarının da sönmesine neden olabilir. OKB hastalığında paylaşılan bazı kişilik özellikleri olduğunu kabul etmek daha kolay çözüme ulaşmamıza da imkan vermektedir. Genetik faktör dışında ebeveyn davranışları ve onlarla kurduğumuz ilişkinin olayları yorumlamamızda ve kişiliğimizde çok güçlü etkileri olduğunu biliyoruz. Terapi sırasında bu şifrelere ulaşmak terapiste yol gösterirken kendimizi tanımamıza ve kişiliğimizi daha gerçekçi değerlendirmemize de olanak sağlar.
OKB de paylaşılan bu kişilik özelliklerinden bazıları; kontrolcü, detaycı olmak, ayrıntılarla gereğinden fazla ilgilenmek, kaygılı ve temkinli olmak, seçerek konuşmak, saygılı, kuralcı olmak, sürekli her şeyden ya da bir şeylerden emin olmaya çalışmak, belirsizliğe tahammül edebilmekte zorlanmak, net sonuçlara ulaşana kadar uğraşmak, bazı konularda titizlik, olayları değerlendirirken aşırı sorumluluk algısı, dürüst, ahlaklı ve etik prensiplere her zaman uygun olmaya çalışmak, hatasız olmaya çalışmak, mükemmeliyetçilik gibi zorlayıcı özelliklerdir. Bu kişilik örüntüsü hem kaygı sebebiyle kontrol altına almak ve belirlemek amacıyla hem de mükemmel ve hatasız olmaya çalışmaları nedeniyle okul yıllarında “hanımefendi/beyefendi” şeklinde anılmalarına neden olduğundan pekişir. Bu şekilde çevre etkisiyle de pekiştirilen bu özellikleri sürdürme eğiliminde olurlar.
Bu kişilik örüntüsü hem hastalığı yakalamamıza ve ayırt etmemize hem de terapi sürecine büyük katkı sağlar. Psikoterapi sırasında bilişsel ve davranışçı yöntem uygulanırken bir taraftan da danışana, bu kişilik özelliklerini farketmesi ve bazı alanlarda esneyebilmesi konusunda yol gösterilir. Geçmişte bu kişilik özelliklerini yalnızca övülen, koruyucu ve pozitif bir durum gibi algılayan danışan terapi sürecinde bu özelliklerin bazı durumlarda hastalığa katkısını ve yıpratıcı taraflarını da görmeye başlar.